TÜYAP ve Türkiye Yayıncılar Birliği tarafından düzenlenen, 27. TÜYAP Kitap Fuarı dün Kültür Bakanı Ertuğrul Günay tarafından açıldı. Bu yılki teması ‘1968: 40 Yıl Önce, 40 Yıl Sonra’ olarak belirlenen TÜYAP Kitap Fuarı’nın açılış töreni TÜYAP Genel Koordinatörü Deniz Kavukçuoğlu’nun konuşmasıyla başladı. Kavukçuoğlu, fuarın bu sene Cumhuriyet’in kuruluşunun 85. yılına denk geldiğini, ancak içinde özgürlüğü ve demokrasiyi barındırmayan bir cumhuriyetin cumhuriyet sayılamayacağını belirtti. Kavukçuoğlu, Cumhuriyet’in 100. yılında, internete erişimin mahkeme kararlarıyla engellenmesi, sokakta gazete satan gençlerin işkencede öldürülmesi gibi olayların yaşanmayacağını umduğunu söyledi.
Tarık Ali de konukKavukçuoğlu, bugünün gençlerinin 1968’in gençlerinden öğrenecek çok şeyi olduğunu da belirtti ve Fuar’a çeşitli ülkelerden, aralarında 1968’in tanıklarından Tarık Ali ve Mark Kurlansky’nin de bulunduğu 17 yabancı konuk geldiğini vurguladı.
Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Çetin Tüzüner ise konuşmasında, yayıncıların, bir ülkenin entelektüel sermayesini kitlelere ulaştırma işini üstlendiğini belirtti. Ancak her geçen gün kitapçı dükkanlarının kapandığını, yayıncı ve dağıtımcı ilişkilerinin bozulduğunu, protestolu senetlerin arttığını belirten Tüzüner, ülke yayıncılığının sorunları arasında korsan yayıncılık, ifade ve düşünce özgürlüğü meselelerini saydı ve 1951 tarihli Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun da yeni bir kanunla değiştirilmesi gerektiğini vurguladı.
Onur sanatçısı Mehmet Aksoy TÜYAP Kitap Fuarları Danışma Kurulu Başkanı Doğan Hızlan da “Fuarı ilk günden beri izleyen biri olarak Fuar alanındaki her santimetrekare artışı beni mutlu eder” dedi. Günlük dertler arasında insanların yeni çıkan kitapları izleyecek fırsat bulamadığını söyleyen Hızlan, Fuar’ın ise okurlara geniş bir seçim yapma özgürlüğü sunduğunu belirtti.
Fuarın bu seneki Onur Sanatçısı heykeltraş Mehmet Aksoy da laflardan çok taşlarla uğraşmaya alışık bir insan olduğunu belirterek başladığı konuşmasında, sanatçılar için takdir edilmenin önemli bir duygu olduğunu, ancak Türkiye’nin hâlâ heykel kültürü açısından geri bir ülke olduğunu vurguladı.
Fuarın bu seneki Onur Yazarı olan öykü yazarı Füruzan ise, “Çok küçükten beri okumayı çok severim. Okurken de aslen yazar olmak maksadıyla okumadım, fakat okuya okuya sonunda yazar oldum” dedi. Füruzan, konusu 1968 olan Fuar’ın Onur Yazarı olmaktan dolayı iki kere onur duyduğunu belirtti.
Törenin son konuşmasını yapan Bakan Günay, Fuar’ın önümüzdeki yıllarda daha kapsamlı hale gelmesi, Frankfurt Kitap Fuarı gibi uluslararası bir etkinliğe dönüşmesi gerektiğini vurguladı. Cumhuriyet’in demokrasi ve çoğulculuk olmadan mümkün olmadığını sözlerini ekleyen Günay, bu açıdan Türkiye’nin çok yol alması gerektiğini belirtti. ‘68 kuşağının üyesiyim’Füruzan’ın yazdığı kuşağa ait olmaktan mutluluk duyduğunu belirten Günay, “Ben de ’68 kuşağının üyelerinden biriydim. O yıl İstanbul Hukuk Fakültesi’nde 3. sınıf öğrencisiydim ve öğrenci temsilcisi seçilmiştim” dedi. Bakan, Türkiye’de o yıllarda tutucu bir iktidara karşı değişimci bir muhalefet olduğunu; bugünse iktidarın önünden giden bir muhalefetten bahsetmenin mümkün olmadığını söyledi. Günay, Türkiye’nin yeni ve özgürlükçü bir Anayasa’nın yanı sıra yeni bir Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na da ihtiyacı olduğunu belirtti. Konuşmaların ardından bakan ve diğer konuklar Fuar’daki stantları gezdi. İletişim Yayınları, Yapı Kredi Yayınları, Varlık Yayınları gibi stantları dolaşan bakana, Doğan Hızlan, Kırmızı Yayınevi’nden çıkan “Çalıntı Kitap Deposu” adlı kitabını imzalayarak hediye etti.1982’de başladığında 500 metrekarelik bir alana yayılan fuar, bu yıl yaklaşık 50 bin metrekareye ulaştı. 9 Kasım’a kadar sürecek Fuar boyunca 550 yayınevi ve STK stant açacak, 282 kültür etkinliğinde 750 yazar okurlarıyla buluşacak.
Ünlü şair Fazıl Hüsnü Dağlarca İstanbul'da hayatını kaybetti. Bir süredir Marmara Üniversitesi Hastanesi'ndeki tedavi gören dağlarca 94 yaşındaydı.
Dağlarca'nın 2008 Şubatı’nda çekilen son görüntülerinde anılarını anlatmış, ziyaretçilerle çektirdiği toplu fotoğrafın ardından hatıra defterini imzalamıştı.
26 Ağustos 1914 tarihinde İstanbul’da dünyaya gelen Dağlarca, ilk öğrenimini Konya, Kayseri, Adana ve Kozan’da, orta öğrenimini Tarsus ve Adana’daki ortaokullardan sonra girdiği Kuleli Askeri Lisesi’nde tamamladı.
1935 yılında piyade subayı olarak doğu ve orta Anadolu’nun, Trakya’nın pek çok yerini dolaşan Dağlarca, ordudaki hizmeti 15 yılı doldurunca ön yüzbaşı rütbesiyle 1950’de askerlikten ayrıldı.
1952-1960 yılları arasında iş müfettişi olarak İstanbul’da çalışan Dağlarca, buradan ayrıldıktan sonra İstanbul Aksaray’da kitabevini açtı ve yayımcılığa başladı.
4 yıl "Türkçe" isimli aylık dergiyi çıkaran ve ilk yazısı 1927’de Yeni Adana Gazetesi’nde yayımlanan bir hikaye olan Dağlarca, İstanbul Dergisi’nde 1933’te çıkan "Yavaşlayan Ömür" adlı şiiriyle adını duyurmaya başladı.
Varlık, Kültür Haftası, Yücel, Aile, İnkılapçı Gençlik, Yeditepe ve Türk Dili dergilerinde şiirleri yayımlanan Dağlarca, 1967’de ABD’deki Milletlerarası Şiir Forumu tarafından "En iyi Türk Şairi" seçildi.
Şair Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın cenazesi Kadıköy Süreyya Operası'nda düzenlenen törenin ardından Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Gazeteci-yazar Doğan Hızlan da şairin 1970 yılı öncesi 4 yıl süreyle çıkardığı "Türkçe" adlı dergide, Yazı İşleri Müdürlüğü yaptığını hatırlatarak, "Şiirin perisi varsa o da herhalde Dağlarca’ya göründü. Şiirin sorumluluğu nedir? Dağlarca bunu çok iyi taşımış bir şairdir. Sadece Türkiye değil, tüm dünyayı algılamıştır" diye konuştu. Şair Özdemir İnce de 1987 yılında Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya Türkiye’nin AB’ye girmek istemesi konusundaki görüşlerinin sorulduğunu anımsatarak, şairin "Önce kültürel sorunların çözülmesi lazım, ama biz tersine gidiyoruz. İşçileri Avrupa ülkelerine eğiterek göndermemiz lazımken, eğitimi onlardan alıyoruz" dediğini bildirdi. Dağlarca’nın dünya şiirinin önüne geçmiş bir şair olduğunu ifade eden İnce, "Dağlarca, şiir ormanının en heybetli ağaçlarından biridir. Soylu bir ağaçtır" dedi.
Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk de Dağlarca’nın vasiyeti üzerine evini müze olarak hizmete açacaklarını söyledi. Vasiyeti üzerine müzeye "Dağlarca’nın Gökyüzü" adını vereceklerini kaydeden Öztürk, "Biz bu evi onun gökyüzü olarak düzenleyeceğiz. Bu evi, gençlerin onu anlamaları ve onun yolunda yürümeleri için tanzim edeceğiz. Onun, ’Cumhuriyet’e ve Türk Dili’ne sahip çıkın’ nasihatini yerine getireceğiz" diye konuştu.
Törene, Şair Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın ablası Tiraje Yüreğir’in oğlu Yalçın Yüreğir, kardeşi Müfide Çankaya’nın kızı İzi Müftüoğlu ile çocukları ve çok sayıda seveni katlıdı. Törenin ardından Şair Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Türk bayrağına sarılı naaşı, Söğütlüçeşme Camisi’ne getirildi. Camide öğle vakti kılınan cenaze namazının ardından Dağlarca’nın naaşı, bir süre eller üzerinde taşınarak cenaze arabasına konuldu. Dağlarca’nın cenazesi, camiden alkışlarla uğurlandı. Dağlarca’nın cenazesi daha sonra Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Türkiye'nin "Bütün Renkleriyle Türkiye" sloganıyla onur konuğu olarak katıldığı ve dünya kamuoyunun gözlerini Türkiye'ye çevirecek '2008 Frankfurt Kitap Fuarı' Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Orhan Pamuk'un konuşmalarıyla resmi olarak açıldı.
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın Yunus Emre Oratoryosu’nu ilk kez Almanca olarak seslendirdiği geleneksel açılış galası, bu yıl da resmi açılışın ardından eski Frankfurt Opera (Alte Oper) binasında yapıldı.
Kapılarını kitapseverlere 15 Ekim’de açacak fuar için “Onur Konuğu Türkiye Projesi”ni yürütmek üzere kurulan ‘Onur Konuğu Türkiye Ulusal Yürütme Komitesi’, fuar esnasında Türkiye’den 300 yazarın yanı sıra, ülkemizin sanat, müzik, tiyatro ve sinemasını da uluslararası beğeniye sunacak. Türkiye, Frankfurt Kitap Fuarı’nda bu çerçevede belirlenen ve 100 yayıncı, 350 yazar ve çevirmen, 320 sanatçıdan oluşan 1000 kişilik bir heyetle ve 10 telif ajansı temsilcisi, 100 kişilik resmi heyet ile medya mensubu, kuratör, moderatör ve sinema yapımcılarından oluşan 120 kişilik toplulukla temsil ediliyor. Türkiye’ye ayrılan toplam 4 bin metrekarelik alanda ise 100 yayınevi temsil edilecek. 19 Ekim’de gerçekleştirilecek konuk ülke devir teslim töreninde yazar Gülten Akın bir konuşma yaparak konuk ülke statüsünü Çin Halk Cumhuriyeti’ne devredecek.
Yaklaşık 250 etkinliği kapsayan onur konuğu sunumunun ana çizgisi ‘ülke edebiyatı’ ve ‘yayıncılık dünyası’. Frankfurt kentindeki etkinlikler ise sadece fuar alanıyla sınırlı değil; kentten 40’a yakın kuruluş kent içi etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Fuar alanında gerçekleştirilecek onur konuğu sunumunun odak noktasındaki ‘Kazanılmış Katmanlar’ sergisinde Türkiye´deki farklı kültürlerin yazınsal gelenekleri tarihsel perspektif içerisinde sunuluyor ve edebi çeşitlilik tarihsel bağlamda yansıtılıyor.
Sunumunun ikinci ayağı ise ‘Türkiye Ulusal Standı’. Türkiye’den 100’e yakın yayınevinin ülkedeki kitap kültürünü fuar ziyaretçilerine tanıtacakları ulusal standda kurulacak platform, okuma programları ve panellere de sahne olacak.
Fuar alanında özel bir rol Türkiye’nin edebi programına ait; yüzlerce yazar ve çevirmen Türk edebiyatının renkliliğini tüm dünyadan okurlara sunacak. Pek çok panel ile tartışılacak Türk edebiyatının önemli adları Yaşar Kemal, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Orhan Pamuk ve Mehmet Uzun´un yapıtları düzenlenecek panellerde tartışılacak. Fuar süresince Türkiye’nin edebiyatı Frankfurt kentini de renklendirecek. Frankfurt Edebiyat Evi’nin yanı sıra Frankfurt tren istasyonundaki Edebiyat Durağı ve “Die Käs” Kabaresi Feridun Zaimoilu, Elif Şafak, Mehmet Murat Somer ve Alper Canigüz gibi yazarları ağırlayacak.
Frankfurt Kitap Fuarı onur konuğu, kentte çok yönlü bir müzik ve sahne sanatları programı hayata geçiriyor. Bu akşamki açılış konserinde Alte Oper (Eski Opera) Yunus Emre Orotaryosu´nu, 17 Ekim akşamı Mousonturm halk müziği sanatçısı Aynur´u, 16 Ekim akşamı Jazzkeller Ayşe Tütüncü Üçlüsü´nü, 17 ve 18 Ekim akşamları Gallus Tiyatrosu Nazlı Erayda´nın Sevim Burak´tan uyarladığı “Ya Seni Rüyasında Bir Daha Hiç Görmezse” adlı müzikal gösteriyi ağırlayacak. Tüm şehri renklendiren kapsamlı sergi programının başlıca etkinliği olan “Made in Turkey Sergisi” kentin çeşitli noktalarında 18 Eylül – 15 Kasım tarihleri arasında görülebilecek. Bunun yanı sıra Atilla Durak´ın “Ebru: Kültürel Çeşitlilik Üzerine Yansımalar” adlı fotoğraf sergisi, Türkiye´de kültürel içiçe geçmişliği görsel kılıyor. Sergi 26 Eylül – 4 Kasım 2008 tarihleri arasında Frankdurt Katedral Evi´nde (Haus am Dom) gezilebilecek.
Geleneksel olarak düzenlediğimiz kitap günleri etkinliğinde, Türkiye’nin ilk gezici kitabevi “DENİZ PAPAĞANI PAFİN” 7,8,9 Mayıs 2008 tarihlerinde dördüncü kez öğrencilerimizle buluştu.
Deniz Papağanı Pafin’i ziyaret eden öğrencilerimiz; okul öncesi kitaplardan, genç kitaplara kadar geniş bir yelpazede farklı yayınevlerine ait boyama kitapları, romanlar, öykü kitapları, masal kitapları, bilimsel kitaplardan oluşan çok sayıda seçeneği bir arada görerek istedikleri kitapları seçmenin mutluluğunu yaşadılar.
Kütüphanemizden En Çok Ödünç Kitap Alan Öğrencilerimiz:
Didem CAN ( 4/B )
Serra YILDIRIM ( 3/B )
Melis TANIK ( 5/C )
Kütüphanemizi En Çok Kullanan Öğrencilerimz:
Berce KARAKAYA (7/C)
Ece KOPAN (6/C)
Zeynep Sena ŞEKER (3/A)
Geleneksel hale getirdiğimiz imza ve söyleşi günlerinin bu kez konuğu, Çocuk ve Gençlik Edebiyatı’nın öykü ve roman yazarı Ulviye ALPAY’dı.
“İşlevsel Okur-Yazarlık” projesi kapsamında gerçekleştirilen “Söyleşi ve İmza Günü”, 20 Mart 2008, Perşembe günü, kütüphanede, 14.00–15.30 saatleri arasında yapıldı.
3. ve 4. sınıf öğrencilerinin katıldığı programda, yazarın “Şirin Kız Yurdunu Geziyor” kitabı hakkında söyleşi yapan öğrenciler, eğlence ve bilgi dolu dakikalar yaşadı.
Kitap okuma alışkanlığı; anne ve babaların çocuklarına kitap okuma alışkanlığını kazandırmadaki önemi konularına değinen yazar, kitap yazmak isteyen öğrencilere de yol gösterici bilgiler verdi.
Öğrencilerin kitap okuma ve eleştirme yeteneğini çok beğenen Ulviye ALPAY, kitaplarını küçük okur severleri için imzaladı ve bol bol hatıra fotoğrafı çektirdi.
Projenin Amacı :
* Öğrencilerin; okuduğunu anlayabilme, düşüncelerini sözlü ve yazılı ifade edebilme becerilerini
geliştirmek,
* okur-yazarlığını, akademik ve sosyal hayatında etkili bir şekilde kullanabilmesini sağlamak.
* kitaplar hakkında konuşabilecekleri ortak bir edebi kültür oluşturmaktır.
Projenin Süresi :
03 Ekim 2007 - 28 Mayıs 2008 (2003'ten beri her yıl tekrarlanır.)
Projenin İşleyişi :
* Proje, 3.ve 4.sınıflarda sınıf öğretmenleri; 5.,6.,7.,9. ve 10.sınıflarda, derse giren öğretmenler
tarafından yürütülür.
* Her öğretmen, dersine girdiği sınıfa bir kitap önerir. Öğrenciler, ders öğretmenlerinin
önerdiği kitabı, bir ay içerisinde okur. Okuma süreci, kitabı öneren öğretmenler tarafından
takip edilir.
* Öğrenciler, okuma sürecinin sonunda, kitabı öneren öğretmen tarafından belirlenen bir ders
saatinde, kitap ile ilgili değerlendirme çalışması yaparlar.
26.TÜYAP KİTAP FUARI
Türkiye Yayıncılar Birliği işbirliğiyle TÜYAP tarafından düzenlenen 26. İstanbul Kitap Fuarı,
27 Ekim-4 Kasım 2007 tarihleri arasında TÜYAP Fuar Merkezi'nde gerçekleştirildi. Fuarın bu seneki teması 'Akdeniz'de Edebiyat, Edebiyatta Akdeniz' di. Metin AND da onur yazarıydı.Yazı yaşamına edebiyat, opera ve bale eleştirmenliği yaparak başlayan, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü'nde 30 yılı aşkın bir süre öğretim üyesi olarak çalışan
Metin AND, Türkiye'de karşılaştırmalı tiyatro araştırmalarının öncülerinden biri. Amerika, Japonya, Çin, Almanya gibi birçok ülkedeki üniversitelerde öğretim üyeliği yapıp konferanslar düzenleyen AND'ın, bazıları yabancı dillerde olmak üzere 50 kadar kitabı, 1500 kadar bilimsel inceleme ve eleştiri yazısı bulunuyor.
NEDEN OKUMUYORUZ ?
Kitap okuma güzel bir alışkanlıktan başka bir şey değildir.
Fransa’da her gün bir buçuk milyondan fazla kitap basılıyor.
Japonya’da ise bir yılda basılan kitap sayısı , tam dört milyar iki yüz milyondur. Türkiye’de bir yılda basılan kitap sayısı yirmi üç milyon üç yüz seksen altı bindir. Türkiye’de bir yılda basılan kitap , Japonya’da bir günde basılıyor.
Japonya’da yılda kişi başına yirmi beş kitap . Fransa’da yılda kişi başına yedi kitap. Türkiye’de beş kişiye bir kitap düşüyor.
Türkiye’de öğrenimin bütün aşamalarında bireyleri eleştirici bir okuma alışkanlığından kaçırmak için bütün nedenler hazırdır.
Gerek ana dilin,gerekse değişik bilgi alanlarının öğretiminde öğrencinin yararlanmasına sunulan ders kitapları,kapağı,kağıdı,çamur gibi baskısı,çirkin resimleri,yalnız ezberde kavranacak içeriği ile okumaya özendirmekten çok uzaktır.
Toplumu yönlendirmek isteyen güç sahiplerinin en büyük silahı özel televizyonlardır.Eskiden bu silah yazılı basındı,sinemaydı.Elli yıldır buna televizyon da eklendi. Bugün televizyonun kitlelere sattıramayacağı bir ürün,beğendiremeyeceği bir kötü kişi yoktur. Bu büyük gücü ellerinde bulunduranlar,eğer bencil çıkarları için insanları aptallaştırmak isterse o zaman televizyonların kitap okuyan değil,kitap okumayan bir toplum için program yapacakları açıktır.
NİÇİN OKUMALIYIZ ?
· Uygar toplumlarda bireyin kendi uğraş alanında ilerlemesi , önemli görevlere , yetkilere yükselmesi , gelişmiş bir okuma yetisi aracılığıyla kazandığı bilgi birikiminin sonucudur.
· IQ ‘sü yüksek , akademik zekaya sahip kişiler eğer ders dışı kitaplar , romanlar , öyküler,şiirler... okumuyorlarsa , duygusal zekaları gelişmemektedir.
Duygusal zeka , kendini harekete geçirebilme , aksiliklere karşı yoluna devam edebilme , sıkıntılarını düşünmeyi engellemesine izin vermeme, kendisini başkasının yerine koyabilme , umut besleme anlamında kullanılmaktadır.
· Okuma, dil ve kişiliği sistematik olarak geliştirmenin en etkili araçlarından biridir.
· Psikologlar , çocukların derslerde başarılı olmaları için mutlaka kitap okuma alışkanlığının kazanılmasını öneriyorlar.
· Seçkin yapıtları okumak , özümlemek , özgürleşmenin en soylu etkinliğidir.Okumak , beynin özgürleşme eylemidir.
NASIL OKUMALIYIZ ?
· Her metnin farklı bir okuma biçimi vardır. Bilimsel bir metinle bir romanı , bir gazete haberiyle bir şiiri aynı biçimde okumak mümkün değildir. Bu , söz konusu metnin hangi amaçla yazıldığına bağlı olduğu kadar “Niçin okuyorsunuz ?” gibi bir soruya verilen karşılıklar arasında : “Bilgi edinmek,haber almak,dinlenmek,vakit geçirmek,tat almak...”gibi yanıtlar ön sırayı alır.
· Okuma sözcükler için değil ; düşünceyi saptama amacıyla olmalıdır.
· Bir amaç için ve öncelikle ana düşünceyi yakalamak için okuyun.
· Tüm dikkatinizi ,anlamak için okumaya yöneltin.
· Öğrendikleriniz üzerinde düşünün , yorum yapın , konuşun ve onları uygulamaya çalışın.
· “Nasıl okumalıyız ?” sorusuna , Antoine Albata , şöyle cevap verir:
Okuma , tutkuların nen asilidir. Ekmek nasıl bedeni beslerse , o da öylece ruhu besler.
· Büyük yazarlar ömürlerinin yarısını okumakla geçirmişlerdir. Montesquie , “Çeyrek saatlik bir okumanın gideremediği kederim olmamıştır.” der.
NELER OKUMALIYIZ ?
· “Kitap vardır,ancak tadına bakılmak içindir;kitap vardır yutulmak için,kitap vardır çiğnenmek , özümlenmek içindir. Başka deyimle: kimi kitapların insan ancak birkaç bölümüne göz atmalı , kimisini baştan sona şöyle okuyup geçmeli , pek azını da her ayrıntı üzerinde titizlikle durarak adam akıllı okunmalı.” ( Bacon )
· İnsanlık tarihine ve yaşayışına biçim veren , sosyal olayların nedenlerini anlatan bilim yasalarını küçük yaştan başlayarak öğrenmek zorundayız.
· Dünya klasiklerini okumalıyız. Bu yapıtlar bize , insanoğlunun düşündüklerinin ve çabalarının enginliğini sergiler , bir bütün olarak bizi insana götürür.
· Tercih edilen okuma materyaline dayandırılarak belirlenmiş dört okuyucu tipi vardır:
b) ROMANTİK TİP : Büyüleyiciyi tercih eder. Bu tip çoğunlukla başka çocukların çevresi ile ilgili hikayelere ve edebi olmayan eserlere duyarlı olan 9 ve 11 yaş çocukları arasında özellikle göze çarpar.
c) GERÇEKÇİ TİP : Peri masalları ve hayali macera romanlarını sevmez .
d) ENTELEKTÜEL TİP : Nedenleri araştırır .Her şeyin anlatılmasını ister. Öğretici materyalden çok hoşlanır. Bir hikayenin verdiği dersi veya uygulamadaki yararını arar. Bu nedenle edebi olmayan eserleri tercih eder ve daha erken yaşta öğrenmek ister.
e) ESTETİK TİP : Kelimelerin seslerinden , ritminden ve kafiyesinden , özellikle de şiirden hoşlanır.Şiirleri ezberlemeyi sever. Çoğu zaman kitapları tekrar okur.
DÜNYANIN EN İYİ ON ROMANI
· SAVAŞ VE BARIŞ ( LEON TOLSTOY )
· GORIOT BABA ( HONORO DE BALZAC)
· TOM JONES ( HENRY FIELDING )
· AŞK VE GURUR ( JANE AUSTEN )
· KIZIL İLE KARA ( STENDHAL )
· RÜZGARLI BAYIR ( EMILY BRONTE )
· MADAME BOWARY ( GUSTAVE FLAUBERT )
· DAVID COPPERFIELD ( CHARLES DICKENS )
· MOBY DİCK ( HERMAN MERVILLE )
· KARAMAZOV KARDEŞLER ( FYODOR DOSTOYEVSKİ )
KAYNAK : ÖZEN FERHAT , TÜRKİYE’DE OKUMA ALIŞKANLIĞI, KÜLTÜR BAKANLIĞI YAYINLARI , ANKARA 2001.
Elbette bana her zaman yazabilirsin. Kitabımı nasıl bulacaksın, nerelerini seveceksin, öyle merak ediyorum ki…şimdiden heyecan sardı beni. Düşüncelerini yazarsın değil mi?
Ben de şu sıralar yeni kitabım için notlar alıyorum… ama çok acele etmiyorum. Şarkını Denizlere Söyle’yi birkaç ay önce bitirdim. Şimdi benim kitap okuma sıram geldi. Bir kitaba yoğunlaşınca o kitaba yönelik okumalar yapıyorum, çoğu zaman okumayı istediğim kitaplar bir köşede bekliyor…İşte şimdi onları köşelerinden çıkarma zamanı. Günde en 150 sayfa okuma şartı getirdim kendime. Günlerim keyifle geçiyor yani…
Sana da şanslı bir hafta diliyorum.
Sevgilerimle…
Sevim AK
Merhaba,Az Buçuk Teo adlı kitabım 6. sınıf ve üstü öğrencilerine yöneliktir. Kolay okunan, hemen bitirilip bir kenara konulacak bir kitap da değildir. Okurken zorlar, düşündürtür, yargılarda bulundurur, gerektiğinde metin arasında sorulan sorulara çözüm arama sürecine sokar okuru. Üç farklı olay vardır, aynı kurgu içinde üç ayrı öykü birbiriyle kesişme noktasına gelir. Bu anlamda da biraz karmaşık bir yapısı vardır. Okuma eylemine sıcak bakmayan bir okuru ilk anda sarmasını beklemem...Elbette ki zorunlu okumalara karşıyım. Seni saran, sürükleyen, ilgini çeken bir kitabı seçmen okumaktan zevk almanı kolaylaştırır.Ancak okullarda yapılan toplu okuma çalışmalarında öğrenciler arasında yaşanan paylaşım ve deneyimler okurların kendi kendine dayattıkları ve kendilerini dar alanlara hapsettiren ön yargıları kırmak açısından oldukça yararlıdır. Umarım sorularına yanıt verebildim...Dilersen yine yazabilirsin...Düşüncelerini paylaştığın için teşekkür ederim...Sevgilerimle,Sevim Ak
Mektubunuzu aldım.
Ne güzel, mektubunuzda hiç Türkçe yanlışı ve dilbilgisi yanlışı yoktu.
“Benim için kitap okumak çok güzel. Peki ya yazmak “ diye soruyorsunuz. Gerçekten yazma eylemi epeyce zor ama yaşamda zoru başarmak daha güzel değil mi?
Başka yazarlar daha değişik şeyler söyleyebilirler ama ben diyorum ki, yazarlık yüzde yirmi beş yetenek, yüzde yetmiş beş, disiplinli çalışma. Bu çalışmanın içine; okumak, gözlem yapmak ve düş kurmak giriyor. Ben, her gün en az yüz elli sayfa okurum. Zaten yazar, her gün yazmaz ki. Ama her gün düş kurar, gözlem yapar ve okur.
Anneanne dizisi için övgülerinize çok teşekkür ederim. Bir özlemdi benim için anneanne; çünkü benim anneannem olmadı. Belki de şunu da diyebilirim, “İyi ki olmamış” yoksa çocuk edebiyatımız bu on yedi Anneanne kitabını kazanamayacaktı.
Bu projenize destek vereceğim.
Bunu, bütün okulların yapmasını dilerim.
Yaşamınızda hep güzellikler olsun sevgili Sevde Berce.
Hoşça kalın…
Muzaffer İZGÜ
Öncelikle iletin için teşekkür ederim. Seçici bir okur olduğun için tebrikler.
Ben, her okurun okuduğu kitabı yeniden ürettiğine inanırım. Sen de düşleminde o çocukları arkeolojik kazıya değil de başka yere götürdün sanırım. Okurların eleştirel bakış açısı kazanmış olmaları ve bunları paylaşmaları, onların okuma serüveninde çok önemlidir. Biliyor musun, benim de bir türlü sevemediğim kitaplar vardır, seni iyi anlıyorum. Kızlarım da bazen arkadaşlarının çok beğendiği bir kitabı beğenmeyebiliyorlar., aslında güzel olan da bu. Sanatsal yapıtlara herkesin farklı bakış açıları olmalı, üzerinde tartışılmalı.
Neden Allianoi’yi seçtiğimi, neden çocukları oraya gönderdiğimi soruyorsun; aslında bunun yanıtı romanda gizli. Belki de birkaç sene sonra yeniden okumak isteyebilir, o zaman bu nedeni çözebilirsin. Ama dilerim sen yeniden bunu yapmak istediğinde Allianoi antik kenti sular altında kalmamış olur. Dilerim oraya giderek o gizemli tarihi merak edip araştırmak istediğinde öyle bir kent orada duruyordur. Biliyor musun sevgili Dağhan, ben öyle bir tarih hazinemizin sular altında kalacak olmasına çok üzülüyorum, çocuklarla da bunu paylaşıyorum. Sen ne dersin, ülkemizin tarihine sahip çıkmak, bu konuda sohbet etmek ilgini çeker mi?
Yazdıklarına bakılırsa kendini çok güzel ifade ediyorsun, bunu da çok okumana bağlayabilir miyiz?
Sana ve ailene İzmir’den sevgilerimi gönderiyorum.
Sevgilerimle…
Mavisel YENER
Türkiye’nin çocuklar için ilk Gezici Kitabevi Deniz Papağanı Pafin 3 yıla yakın bir süredir kitapların büyülü dünyasını çocukların ayağına götürüyor. Bugüne kadar binlerce çocukla buluşan sevimli otobüs kısa zamanda çocukların sevgisini ve dostluğunu kazandı. Pafin’in her gittiği yer, her tanıştığı çocuk çok özel ama özellikle İstanbul dışı buluşmaların en özel anları projenin ilk yılından bu yana geleneksel hale gelen vazgeçilmez Kdz. Ereğli TED buluşmaları. Çünkü Kdz. Ereğli TED öğrencileri için kitap okumak çok önemli. Kdz. Ereğli TED öğrencileri okumanın önemini biliyor, kitapları ve son üç yıldır onlara kocaman bir dünya taşıyan Pafin’i çok seviyor. Onlar okuduklarını birbirleriyle paylaşıyor, tartışıyor, en önemlisi okumaktan keyif alıyorlar.
Pafin olarak, okuma kültürünü öğrencilerine bu denli aşılamış olan, bu konuda sürekli çalışmalar yapan ve yeni projeler gerçekleştiren TED Kdz. öğretmenlerini kutluyoruz. Tabii ki okumayı hayatlarının önemli bir parçası haline getirmiş olan tüm Kdz. Ereğli TED’lileri....
Bir sonraki Pafin- Kdz. Ereğli TED buluşmasına kadar, bol kitaplı günler ve keyifli okumalar diliyoruz...
Sevgilerimizle...
Deniz Papağanı Pafin
Gezici Kitabevi
TED Kdz. Ereğli Koleji Vakfı Özel Okulları tarafından 2003-2004 öğretim yılında başlatılan “İşlevsel Okur-Yazarlık Projesi” kapsamında gerçekleştirilen imza ve söyleşi günleri, birçok yazarı öğrencileriyle buluşturarak kitap-yazar ve öğrenci arasında bir köprü kurmuştur.
TED Kdz. Ereğli Koleji Vakfı Özel Okullarında, 3. sınıftan başlayarak 10. sınıflara kadar devam eden “İşlevsel Okur-Yazarlık Projesi”yle; öğrencilerin okuduğunu anlayabilme, düşüncelerini yazılı ve sözlü ifade edebilme becerilerini geliştirmek, okur-yazarlığını, akademik ve sosyal hayatında etkili bir şekilde kullanabilmesini sağlamak, kitaplar hakkında konuşabilecekleri ortak bir edebi kültür oluşturmalarını sağlamaktır.
“İşlevsel Okur-Yazarlık Projesi” kapsamında okulumuzda imza ve söyleşi programlarına katılan yazarlarımız:
Muzaffer İZGÜ
Pınar YILMAZER
Hıfzı TOPUZ
Sulhi DÖLEK
Aytül Akal UNCU
Mine SOYSAL
Zeynep CEMALİ
Sevim AK
“İşlevsel Okur-Yazarlık” projesi kapsamında gerçekleştirilen“Söyleşi ve İmza Günü”, 26Aralık2007, Çarşamba günü, ilköğretim binamızdaki konferans salonunda, 14.00-15.30 saatleri arasında yapıldı. Her yıl gelenek haline getirdiğimiz imza ve söyleşi gününe, Türk Çocuk ve Gençlik Edebiyatı’nın öykü ve roman yazarı Sevim AK katıldı.